Başlıklara tıkladıkça Rastgele yeni kayıtlar gelicektir
İlim ~ Muhabbet ~ Kulluk
İlim'den Muhabbet'den Tespih yap kendine, aksın zihninde kalbinde. Nasıl
toplanır bu tespihin taneleri: Subhanallah, Elhamdülillah,
Allahuekber.. 99 Esma.. Salavat, Dua, Ayetler, Namaz, Hadisler, Büyüklerin güzel
sözleri, Kitaplar, Şiirler, İlahiler-Şarkılar, Küçük gördüğün belki hiç
görmediğin Allah'ın sana Nasib ettiği Ameller, Teşekkür, Şükürler, Sabr-ı Cemiller...;
Kulluklar..
Zat ~ İdrak ~ Bilmek ~ Bilememek
İdrak edilememesi Sıfatına, Bilinmesi Zâtına Nispetledir; Mutlak
Var'dır, O'dur O, Zâtına İdrak, Biliş, Gerekir değil. Perde olur Bizlere
İdrak edememek, Bilememek; yoksa İdrak etmeyiş, Bilmeyiş O'na İlişir
değil.
Zat - Sıfat ~ Fiil
Doğuştan Yeteğin olup da Sanatçı olsan, ve bir zaman Eser vermesen,
artık Sanatçı olmaz mısın?.. O'nun, Hayy Sıfatı dahi böyledir ! Faaliyet
(Fiil-Tecelli) göstermiyor diye Yok, faaliyet (Tecelli) gösterdi diye
Hayat sahibi olmaz ! Zâtındandır Zâtı, Hayatı, Şânı! Görünen Efali, İsmi
Sıfatı, Eseriyle değil !
Zât ~ Esma ~ Ruh
Allah'ın Hayy diye bir organı Var da haşa, Zâtı onunla mı Hayat
buluyor?.. Ya Sen?.. Ey Ruh ya sen ne ile var oldun, nasıl hayat
bulduğunu zannediyorsun, Kendi Ruhundan başkasıyla mı! Yokluğundan mı!
Akciğerinden mi!.. Nispetlerine dikkat et!
Ali (kv)
"..Sen, Hz. Harun'un, Hz. Musa yanında aldığı yeri, benim yanımda
almaktan razı değil misin? Şu farkla ki, benden sonra peygamber yok!".."
Demek O'nun (kv) hakkında da Nübüvvetle ilgili bir Hadis var.. Bu Hadisi böylece unutmadığın gibi "Ali ve Ben aynı Nurdanız" (sav) Hadisini hiç unutma..
Demek O'nun (kv) hakkında da Nübüvvetle ilgili bir Hadis var.. Bu Hadisi böylece unutmadığın gibi "Ali ve Ben aynı Nurdanız" (sav) Hadisini hiç unutma..
Ben sizin Rabbiniz değil miyim..
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim" diye soramadıklarına, "Elest Bezmini
hatırlayan var mı" diye sorup Lütuf mu ediyorsun.. Ne ediyorsun a
Hakikat Kadısı, a Hakikat Yobazı? Derviş bu sözü eğri büğrü söyleme.
Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir..
İlim Zâtının Aynıdır ~ İlim - Kıylu Kal
Sen Bilgi'yi bir şeye-şeylere Nispet edip, yani Bilgi'nin-İlmin Yolunu
kesip, geldiği yere Döndürmezsen, yani Zâtına vardırmazsan, Bilgi-İlim
tabi sana kıylu kal olacaktır. Diğer Sıfatlar da böyledir; yani Zâtının
Aynıdır, Bilene!
Sanat ~ Din ~ Felsefe - Bilim
Varlığa baktığında Sanat göremiyen İnsan Nakıstır, Eksiktir onun görüşü.
Sanat'ı sadece insanın fiilinde yani Resim'de Heykel'de gören İnsan
Sanat'ı görmemiştir, Sanat değildir onun gördüğü. İster Bilim Adam'ı
olsun ister Filozof Sanat'ı varlıkta göremiyorsa sadece Akıl sadece
Nedensellikle bakıyordur ki Eksiktir Nakıstır onun görüşü. İster Dinsiz
ister Dinli Bilim Adamı-Filozof olsun Varlığa 99 İsimle bakmıyanın
görüşü Kamil olmaz.
Bir - lik ~ Hu
Gözün alamadığı, Dilin sayamadığı, Zihninin Matematiğinin
hesaplayamadığı bu kadar çok varlık hangi Gaye ile Bir arada bulunuyor?
Nasıl ayrılıp kopup dağılmıyorlar? Bu Birliğin, Dirliğin, Manası nedir,
tutkalı nedir? Bu Tespih'in Zikrettiği nedir?
Hu - O
Kafan ne kadar O'nunla ki Kalbin O'nunla olsun.. Zihninde şu Varlık nerede ki, senin Varlığın da o kadar O'nda olsun.
İlim ~ Kalp
Allah kulunun diliyle “Semi Allahü limen hamideh” der. (sav)
Namazlarınızı, dünyaya veda eden kişinin kıldığı gibi kılınız. (sav)
Namaz mü'minin miracıdır. (sav)
Şimdi sen bu İlim'leri-Haberleri zihninde tutmaz hatrında bulundurmaz isen, muhafaza etmez isen, Kalbin neyi duysun, nasıl duysun, nasıl amel etsin.
Namazlarınızı, dünyaya veda eden kişinin kıldığı gibi kılınız. (sav)
Namaz mü'minin miracıdır. (sav)
Şimdi sen bu İlim'leri-Haberleri zihninde tutmaz hatrında bulundurmaz isen, muhafaza etmez isen, Kalbin neyi duysun, nasıl duysun, nasıl amel etsin.
Manevi Şeriat ~ Tasavvuf
Sen Kıl Tüy Sureten Şeriat Hesabı tutuyorsun da, Manevi Şeriat Hesabı ne
olacak, Kendin için bu yönden Hesap tutuyor musun? Seni Hesaba çeken
var mı yani? Ya senin başında da Manevi Şariat Bekçileri olsa, acaba
Halin nice olurdu! Emin ol herkesin Hesabı Kendine, kendince Hesab
tutmaktan, Kusurlardan geç, adam-kadın belki senin bi haftalık namazın
değerinde "Allah" diyor, bunun Hesabını soruyor mu Allah senden? Allah
diyenleri Sev Sen Sev! Bak Yüce Ali'ye (kv) dahi Kafir diyen çıktı bu
Dün'ya'da! Kerbela'yı düşün, hepsi de Şeriat'da Ala idiler o Densiz
Katillerin, Kalpleri bozukken Sureten Şeriat kurtardı mı onları! Sen
Kusurlardan geç, tutacaksan Kendi Kalbî Hesabını tut! Sev Allah
diyenleri Sev! Sev o mensub olduğun Manevi Devletin Kullarını Sev!
Şah damarından daha Yakın
Şah damarından daha Yakın olan, seni Fiiline, Yaratış Tecellisine azıcık
daha Yaklaştırırsa, bedenin dışında da bir şeyleri hareket ettiriyor
yönlendiriyormuşsun gibi hisseder, zannedersin.
Nefs
Nefsine de ki: Ben senin İsteklerine uyarsam şu üç günlük dün'ya'da ne
tatmin olabilicez ne de rahata kavuşabilicez, neticede elimize bir şey
de geçmemiş olarak sonunda Cehennemi boyluycaz. Sana da yazık bana da
yazık. Yahut sen toprak olup yok olucaz diye tutturursan, öyleyse zaten
ne benim ne de senin elde etsek de bi anlamı olmayacak hayali şeyler
peşinde zavallıca ömür tüketmemiz daha da anlamsızdır; İntihar etmem bu
durumda bana göre daha anlamlıdır. Şimdi sen gel öyle öleceğimize Bana
Uy da, ölmeden önce O Allah Yolunda ölelim, Resulüne (sav) Uyalım da hem
bu dün'ya'dan İstediklerin güzelce verilsin, hem de Cennette Hesapsız
Bitimsiz olarak Sayısız Nimetler içinde Neşe ile Ebedi Yaşa. Sen Tatmin
bul, Ben de Rabbimin Rızasını kazanmış olarak Zâtına varayım.
Dün'ya Cenneti ~ Nefs ~ Zan ~ Bulmak
Nefs öyle bir şeydir ki İnsan para mal mülk Zengin olmakla bu Dün'ya'da
Cennet'e girdiğini Vuslat bulduğunu zannedebilir. Şimdi Sen neyi arıyor
arzuluyorsan, o arzuladığının Cennetine girersin, hiç gam yeme, hem de
bu Dün'ya'da girersin!
Aşk ~ Nâr - Nur ~ Nefs - Sıfatlar ~ Ruh
Güneş, hem Nâr iken hem Nur'dur. Zahirinde Nur, Batınında Nar diyelim..
ama Nârının fazlalığı Zâtından bir şey eksiltmediği gibi Nur'unun
fazlalığı da Zâtına bir şey katmıyor.. Allah'dan bir Ruh-Zat olarak
Senin, Nur'un Akıl-Kalp, Nâr'ın ise Nefsin-Ben-liğin.. Nefsin seni
yakmakta, Nurun ise söndürmekte. Nur'dan göremiyorsun, çünkü Allah öyle
Yakın.. Nar ise uzaklaştırıyor çünkü Allah öyle Şiddetli.. Ne zaman
Nâr'ın Nur'un (Sıfatların-Nefsin) İtidal buldu, Ruhunu, Yakınlığını, şu
gökteki Güneş gibi Ay gibi apaçık görecek, seyredeceksin. Allah'a Misal
olmaz ya; biz bunları Muhabbeten söyledik..
Reiki - Yoga - Karma ~ Müslüman - Tasavvuf
Reiki, Yoga, Enerji, Karma.. ? Çok kısaca şöyle ifade edeyim.. Daha
Güneş doğmadan Nurla yıkanan, günde beş Vakit Özel Mirac'a koşan, gizli
açık her şeyin içinde bulunduğu bir Kitabı olan, Nebisi dünya hayatında
gelmiş geçmiş en etkili İnsan olan, İlk ve Son Din'in, Mensublarına.. En
cahili bile bunlara itibar etmezken, bir de bu Din'in Büyüklerini
tanıdığını mı iddia ediyorsun.. Bize, bunları mı getirip anlatıyorsun..
bunları getirme bize.. "Sen" gel..
Kadim - Hadis ~ Zaman - Tasavvuf ~ Hadid 3 - Evvel Ahir Zahir Batın - Alim
Evveli Ahiri, Zahiri Batını O olanlar için, Zaman nedir ki, Kadim Hadis olsun.
Elest Bezmi - Kalu Bela ~ Ruh ~ İsa'nın (as) beşikte konuşması ~ Mecaz ~ Fena ~ Tasavvuf
Bebeklik-Çocukluk, bir tür Fena Hâlidir.. İsa (as) Elest Bezminden sanki
hiç ayrılmamış gibi daha beşikte "Ben Allah'ın Kuluyum" dedi.. Şimdi
biz daha yeni yeni, şu beden elbisesini sıyırıp, aslımızın surete
dayanmadığını anlıyoruz gibi gibi.. Bebeklik-Çocukluk, bir Fena Hâlidir
dedim.. Mecaz demedim. "Mecaz" ucuz kıymetsiz bir iştir.. Hakikat,
Hakikati olduğu gibi görebilmektir dostum.
Allah'ı Görmek
O'nun Zâtını görecek göz nerede, Yok zannedersin. Sonra Sıfatlarından az
bir Tecelliler olur da o güne kadar yer gök ikisi arasında
gördüklerinden Tevbe edersin.
Sırrullah ~ Min Ruhi - Ruhumdan ~ Zâtî Tecelli
İnsan Sırrullahtır, Kendi Beyanıyla (Min Ruhi) Kendi Ruhundandır; Zâtî
Tecellisidir. Bu Hakikate karşın İnsanlar birbirleriyle aynı Sırdan
olduğu halde, Sıfat-Özellik Mertebeleri farklı olduğu gibi, Allah'ın
Lütfunu bilip Şükretmeli, Hamd etmeli ve Haddini de bilmelidir. Zira
İnsan Hayvanlarla Kıyas edilemeyecek bir Makamda, hepsindeki Özelliklere
ve daha belki kendisinin dahi bilmediği Gizli Lütuflara olağanüstü
Yeteneklere sahip olduğu kadar, bir Kartalın Görüşünü veya Bukalemunun
üçyüzaltmış derece Görmesini dahi Tahayyül edemez. Nerede kaldı ki
Alemlerin Rabbinin Sıfatlarının Tecellisinde Zâtî Mertebesini (Ki
Sonsuzdur-Sınırı-Nihayeti yoktur), O Kendisine Miraç Lütfetmeksizin
herhangi bir şekilde kendiliğinde "Tahayyül" edebilsin..
Kader Değişir mi ~ Ayan-ı Sabite ~ Kader Sırrı
Kader Dört Nispetledir..
Birincisi: Sabit Hakikatlerdir (Ayan-ı Sabite). Kadın, Erkek, Çocuk, Nefs, Bitkiler, Madenler, Hayvanlar, Ulvi ve Sufli Mertebeler, Zıtlıklar gibi sonsuza varan, Yaratılışın gerçekleşmesi için Zorunlu olan, Allah'ın İlminin İcadlarıdır. Zorunludur, fakat ne Zorlama vardır ne de Sorumluluk; hiçbir Erkek ve Kadın, erkek ve kadın olmaklıkla, yahut boynuzlu koç boynuzlu, boynuzsuz koç boynuzsuz olmasıyla yükümlü tutulmaması gibi.. Ayan-ı Sabite Kader Sırrındandır, tümüyle "Kader" demek değildir.
İkincisi: İmtihan'ın gerçekleşmesi için başa gelmesi Kesin Takdir edilmiş Olaylar; Belalar ve Bağışlardır..
Üçüncüsü: Basitçe, İnsan, Belalara karşı Sabır ve Dua, Bağışlara karşı Şükür ve Nankörlük etmemekle iki yönden de Kader olarak Yükümlü ve Sorumlu Tutulmuştur. Olayların başa gelmesi herkese eşit olarak Takdir edilmiş olduğu gibi Dua ve Niyetten Sorumlu Tutulmaları da aynı derece eşit ve Kader'dir (Zorunluluktur).
Üçüncü Nispeti biraz açalım: Belirttiğimiz gibi başa gelen olaylar Yazılmış, başa gelmeleri Mutlak olaylardır. Mesela: İster Kafir ister Mümin olsun Savaşlarda bazen bir tarafın bazen öbür tarafın galip gelmeleri.. Doğuştan Sakatlık veya Zenginlik ve Fakirlik de böyledir.. Burda Kader'le çeliştiği zannedilen kısım Ameller-Fiillerdir (Fiil-Yaratma ancak Allah'a ait olabileceğinden burada çok kimse şaşırmıştır, çelişkiye düşmüştür).. halbuki İnsan'ın Kafir olması veya Mümin olması Amellerine-Fiillere göre değil, hatta Amelleri-Fiilleri Niyetlerlerine göredir..
Ve Kader Sırrına ait çok kimsenin haberi olmadığı bir Bilgi de Yaratma ve Tecelinin aynı şeyler olmamasıdır: Dile gelmez ama mesela Allah Merhamet etti denildiğinde bu Merhametin Fiil ve Surette açığa çıkması Yaratma, Kalpte Duyulması Tecellidir diyebiliriz. İnsan Kendi Ruhundan ve Sırrullah olduğundan Yaratması Hayal dersek, Tecellisi Kalbidir.. İnsan'ın Allah'a saf bir şekilde hayırlı amellere Kalben O'nun Rızasını-Hoşnutluğunu kazanmak Niyetiyle yönelmesi onun Hakk'a karşı Tecelli etmesidir.. Allah Amellere değil Kalplere "Nazar" eder, Niyetlere bakar (İlgilenir).. Çünkü Yaratma (Maddesel olarak düşünülen Fiil) bu Kader Nispetinde bahsedildiği gibi O'ndan başkasından değildir.. İnsan Yaratamaz fakat Allah'a karşı Kalben ve Hayalen Tecelli eder: Dua-Yönelme, onun O'nun Tecellisine karşı Tecellisidir.. Burada İki Yaratma-İrade çelişkisine düşülmesi gibi İki ayrı Varlık görülmesi çelişkisine düşülmesi de Bilgisizlikten, Anlayışsızlıktan, Muhabbetsizlikten, Ehlini İnkardan dolayı İnsan'ın kendi Sırrını (ve dolayısıyla Rabbini) Keşfedememesinden kaynaklanmaktadır; Oysa Allah (cc) İnsan Ruhunu-Sırrını Lafzen dahi Direkt Kendine (Min Ruhi) izafe ettiği gibi, Kalbinin Sırrı için de "Ancak Selim bir Kalple gelen kurtulmuştur" buyurdu..
İnsan Sırrullahtır, Kendi Beyanıyla (Min Ruhi) Kendi Ruhundandır; Zâtî Tecellisidir. Bu Hakikate karşın İnsanlar birbirleriyle aynı Sırdan olduğu halde, Sıfat-Özellik Mertebeleri farklı olduğu gibi, Allah'ın Lütfunu bilip Şükretmeli, Hamd etmeli ve Haddini de bilmelidir. Zira İnsan Hayvanlarla Kıyas edilemeyecek bir Makamda, hepsindeki Özelliklere ve daha belki kendisinin dahi bilmediği Gizli Lütuflara olağanüstü Yeteneklere sahip olduğu kadar, bir Kartalın Görüşünü veya Bukalemunun üçyüzaltmış derece Görmesini dahi Tahayyül edemez. Nerede kaldı ki Alemlerin Rabbinin Sıfatlarının Tecellisinde Zâtî Mertebesini (Ki Sonsuzdur-Sınırı-Nihayeti yoktur), O Kendisine Miraç Lütfetmeksizin herhangi bir şekilde kendiliğinde "Tahayyül" edebilsin..
İşte Allah bizi aslında böyle (Kader) Celaliyle Cemaliyle Zâtına Miraç ettirmektedir..
Biz devam edelim: Mesela bir insan Kalben istemediği halde bir Günah'a düşebilir ve sonradan Af dileyip bundan İbret alabilir hatta Günahlarının Sevaba dönüştürülmesi vardır. Kafir ise yine muhakak ki Kafir sayılmadan önce Kalben rahatsız olsa da bir Günah işleyebilir fakat bundan hiç İbret almaz, Umursamaz, Bağışlanma dilemez.. ve Cehenneme gitmesi böylece Mukadderdir.. yani o halde kalarak tam tersi Cennet'e girmez.
Sorumlu tutulduğu yer, Kafir Hükmü alacağı durum, sanki her şey başıboş-tesadüfi oluyormuş gibi başa gelen olaydan dolayı Ümitsiz olması veya Kalben (Vicdan) Sorumsuzluğu (İlgisizliği) artırıp, bir ömür boyu sürdürmesidir.. Bundan sonra o Allah'a karşı bilmediği şeyleri pervasızca söyler ve hatta Allah'a Şirk de koşar.. İblis ki başına gelen olaya verdiği tepkiyi Nefsinden bilip Allah'a dönmediği gibi üstüne Allah'a (cc) beni sen azdırdın diyecek kadar ileri gitmiş -ve İnsan'a da Düşmanlık ederek- Kafirlerden olmuştur.. Neticede İnsan da, Allah'a cahil kalarak, Kalben daha da uzaklaştırılarak aynı Küfrü hak etmiş olur. Bu tutumunu Kalben sürdürdüğü müddetçe, ona bundan başka bir Kader Takdir edilmemiştir.. ve Değişmez.. Ha biri ha öbürü, aynı Kader'dir.. Onlar Hakk'ı unuttu, Hakk da onlara kendilerini -Min Ruhi- Kendini unutturdu..
İşte Hz Peygamber (as) "Dua ve Sadaka Kader'i değiştirir" buyurmasındaki Sır budur.. Dua "Yöneliş" demektir; kişi bir şekilde başına gelip Küfür yoluna girmiş olsa dahi azmaksızın yolun başında veya sonunda Allah'a Yönelirse (Dua) Küfür yolu İman yoluna değiştirilir. Sadaka da yine "Niyet" ve "Kalbe" bağlıdır.. çünkü kişiye "Sadaka" imkanı verilse dahi, bir Rızık Takdir edilmemiş olabilir.. Şöyle de diyebiliriz: İnsan bağışlar ise, Allah da ona ikram eder, günahını bağışlar.. Kaderine terketmez.. Sadaka fakirin avcundan önce Allah'ın eline düşer..
Ve Allah, özel olarak o kişi (veya her birimiz diyelim) ile arasında olacak bu Kalbî ilişkiyi ve hükmünü, Ezelde, değişmesi ve değişmemesi ve en ince ayrıntısına kadar her yönüyle en iyice Bilmiş, ve Yaratmayı İlminde ve Varlığında -Min Ruhi- Varlığıyla sanki hiç bilmiyormuş gibi -ki zaten Ezeli Bilgisi şu An'da Varlık olarak ortaya konanla aynıdır- şu An'da (geçmişte olduğu gibi bu gün de yani bu An'da, İnsan için) açığa çıkarmaktadır.. Kader Sırrına dair bu Nispet için yeterli açıklama yapılmış oldu.
Dördüncü Nispet: Her türlü Nispetle Her Şeyi Takdir edip Yaratan-Tecelli edip ortaya koyandır.. İşte bu hepsini, değişeni değişmeyeni, öncesi sonrası, olmuşu olmamışı, küllisi cüzzisi-tümeli tikeli.. vs.. Allah (cc) tümüyle Her Şeyi tek bir Nokta gibi bilir.. Bunca sözden sonra Bilmişti, Biliyor, Bilecek demekten haya ettim..
Birincisi: Sabit Hakikatlerdir (Ayan-ı Sabite). Kadın, Erkek, Çocuk, Nefs, Bitkiler, Madenler, Hayvanlar, Ulvi ve Sufli Mertebeler, Zıtlıklar gibi sonsuza varan, Yaratılışın gerçekleşmesi için Zorunlu olan, Allah'ın İlminin İcadlarıdır. Zorunludur, fakat ne Zorlama vardır ne de Sorumluluk; hiçbir Erkek ve Kadın, erkek ve kadın olmaklıkla, yahut boynuzlu koç boynuzlu, boynuzsuz koç boynuzsuz olmasıyla yükümlü tutulmaması gibi.. Ayan-ı Sabite Kader Sırrındandır, tümüyle "Kader" demek değildir.
İkincisi: İmtihan'ın gerçekleşmesi için başa gelmesi Kesin Takdir edilmiş Olaylar; Belalar ve Bağışlardır..
Üçüncüsü: Basitçe, İnsan, Belalara karşı Sabır ve Dua, Bağışlara karşı Şükür ve Nankörlük etmemekle iki yönden de Kader olarak Yükümlü ve Sorumlu Tutulmuştur. Olayların başa gelmesi herkese eşit olarak Takdir edilmiş olduğu gibi Dua ve Niyetten Sorumlu Tutulmaları da aynı derece eşit ve Kader'dir (Zorunluluktur).
Üçüncü Nispeti biraz açalım: Belirttiğimiz gibi başa gelen olaylar Yazılmış, başa gelmeleri Mutlak olaylardır. Mesela: İster Kafir ister Mümin olsun Savaşlarda bazen bir tarafın bazen öbür tarafın galip gelmeleri.. Doğuştan Sakatlık veya Zenginlik ve Fakirlik de böyledir.. Burda Kader'le çeliştiği zannedilen kısım Ameller-Fiillerdir (Fiil-Yaratma ancak Allah'a ait olabileceğinden burada çok kimse şaşırmıştır, çelişkiye düşmüştür).. halbuki İnsan'ın Kafir olması veya Mümin olması Amellerine-Fiillere göre değil, hatta Amelleri-Fiilleri Niyetlerlerine göredir..
Ve Kader Sırrına ait çok kimsenin haberi olmadığı bir Bilgi de Yaratma ve Tecelinin aynı şeyler olmamasıdır: Dile gelmez ama mesela Allah Merhamet etti denildiğinde bu Merhametin Fiil ve Surette açığa çıkması Yaratma, Kalpte Duyulması Tecellidir diyebiliriz. İnsan Kendi Ruhundan ve Sırrullah olduğundan Yaratması Hayal dersek, Tecellisi Kalbidir.. İnsan'ın Allah'a saf bir şekilde hayırlı amellere Kalben O'nun Rızasını-Hoşnutluğunu kazanmak Niyetiyle yönelmesi onun Hakk'a karşı Tecelli etmesidir.. Allah Amellere değil Kalplere "Nazar" eder, Niyetlere bakar (İlgilenir).. Çünkü Yaratma (Maddesel olarak düşünülen Fiil) bu Kader Nispetinde bahsedildiği gibi O'ndan başkasından değildir.. İnsan Yaratamaz fakat Allah'a karşı Kalben ve Hayalen Tecelli eder: Dua-Yönelme, onun O'nun Tecellisine karşı Tecellisidir.. Burada İki Yaratma-İrade çelişkisine düşülmesi gibi İki ayrı Varlık görülmesi çelişkisine düşülmesi de Bilgisizlikten, Anlayışsızlıktan, Muhabbetsizlikten, Ehlini İnkardan dolayı İnsan'ın kendi Sırrını (ve dolayısıyla Rabbini) Keşfedememesinden kaynaklanmaktadır; Oysa Allah (cc) İnsan Ruhunu-Sırrını Lafzen dahi Direkt Kendine (Min Ruhi) izafe ettiği gibi, Kalbinin Sırrı için de "Ancak Selim bir Kalple gelen kurtulmuştur" buyurdu..
İnsan Sırrullahtır, Kendi Beyanıyla (Min Ruhi) Kendi Ruhundandır; Zâtî Tecellisidir. Bu Hakikate karşın İnsanlar birbirleriyle aynı Sırdan olduğu halde, Sıfat-Özellik Mertebeleri farklı olduğu gibi, Allah'ın Lütfunu bilip Şükretmeli, Hamd etmeli ve Haddini de bilmelidir. Zira İnsan Hayvanlarla Kıyas edilemeyecek bir Makamda, hepsindeki Özelliklere ve daha belki kendisinin dahi bilmediği Gizli Lütuflara olağanüstü Yeteneklere sahip olduğu kadar, bir Kartalın Görüşünü veya Bukalemunun üçyüzaltmış derece Görmesini dahi Tahayyül edemez. Nerede kaldı ki Alemlerin Rabbinin Sıfatlarının Tecellisinde Zâtî Mertebesini (Ki Sonsuzdur-Sınırı-Nihayeti yoktur), O Kendisine Miraç Lütfetmeksizin herhangi bir şekilde kendiliğinde "Tahayyül" edebilsin..
İşte Allah bizi aslında böyle (Kader) Celaliyle Cemaliyle Zâtına Miraç ettirmektedir..
Biz devam edelim: Mesela bir insan Kalben istemediği halde bir Günah'a düşebilir ve sonradan Af dileyip bundan İbret alabilir hatta Günahlarının Sevaba dönüştürülmesi vardır. Kafir ise yine muhakak ki Kafir sayılmadan önce Kalben rahatsız olsa da bir Günah işleyebilir fakat bundan hiç İbret almaz, Umursamaz, Bağışlanma dilemez.. ve Cehenneme gitmesi böylece Mukadderdir.. yani o halde kalarak tam tersi Cennet'e girmez.
Sorumlu tutulduğu yer, Kafir Hükmü alacağı durum, sanki her şey başıboş-tesadüfi oluyormuş gibi başa gelen olaydan dolayı Ümitsiz olması veya Kalben (Vicdan) Sorumsuzluğu (İlgisizliği) artırıp, bir ömür boyu sürdürmesidir.. Bundan sonra o Allah'a karşı bilmediği şeyleri pervasızca söyler ve hatta Allah'a Şirk de koşar.. İblis ki başına gelen olaya verdiği tepkiyi Nefsinden bilip Allah'a dönmediği gibi üstüne Allah'a (cc) beni sen azdırdın diyecek kadar ileri gitmiş -ve İnsan'a da Düşmanlık ederek- Kafirlerden olmuştur.. Neticede İnsan da, Allah'a cahil kalarak, Kalben daha da uzaklaştırılarak aynı Küfrü hak etmiş olur. Bu tutumunu Kalben sürdürdüğü müddetçe, ona bundan başka bir Kader Takdir edilmemiştir.. ve Değişmez.. Ha biri ha öbürü, aynı Kader'dir.. Onlar Hakk'ı unuttu, Hakk da onlara kendilerini -Min Ruhi- Kendini unutturdu..
İşte Hz Peygamber (as) "Dua ve Sadaka Kader'i değiştirir" buyurmasındaki Sır budur.. Dua "Yöneliş" demektir; kişi bir şekilde başına gelip Küfür yoluna girmiş olsa dahi azmaksızın yolun başında veya sonunda Allah'a Yönelirse (Dua) Küfür yolu İman yoluna değiştirilir. Sadaka da yine "Niyet" ve "Kalbe" bağlıdır.. çünkü kişiye "Sadaka" imkanı verilse dahi, bir Rızık Takdir edilmemiş olabilir.. Şöyle de diyebiliriz: İnsan bağışlar ise, Allah da ona ikram eder, günahını bağışlar.. Kaderine terketmez.. Sadaka fakirin avcundan önce Allah'ın eline düşer..
Ve Allah, özel olarak o kişi (veya her birimiz diyelim) ile arasında olacak bu Kalbî ilişkiyi ve hükmünü, Ezelde, değişmesi ve değişmemesi ve en ince ayrıntısına kadar her yönüyle en iyice Bilmiş, ve Yaratmayı İlminde ve Varlığında -Min Ruhi- Varlığıyla sanki hiç bilmiyormuş gibi -ki zaten Ezeli Bilgisi şu An'da Varlık olarak ortaya konanla aynıdır- şu An'da (geçmişte olduğu gibi bu gün de yani bu An'da, İnsan için) açığa çıkarmaktadır.. Kader Sırrına dair bu Nispet için yeterli açıklama yapılmış oldu.
Dördüncü Nispet: Her türlü Nispetle Her Şeyi Takdir edip Yaratan-Tecelli edip ortaya koyandır.. İşte bu hepsini, değişeni değişmeyeni, öncesi sonrası, olmuşu olmamışı, küllisi cüzzisi-tümeli tikeli.. vs.. Allah (cc) tümüyle Her Şeyi tek bir Nokta gibi bilir.. Bunca sözden sonra Bilmişti, Biliyor, Bilecek demekten haya ettim..
Nefs - Dün'ya
Bu Dün'ya Nefis gibidir, Allah'ın Rahmetidir deyip, güleryüzüne aldanma; Allah'ın Rahmeti Allah'tadır!
Büyük Cihad
Büyük Cihad nedir unutmuşsun. Nefsin de üzerine çullanmış, altında
ezilmiş kalmışsın. Nefsine kızacağına, Rabbine, sızlanıyorsun,
gevşemişsin. Ayağını yere vur, Allah de, nefsine kaşların çatık olsun.
Bezgin Halini değiştir, nefsine karşı Celalli Heybetli ol, sesini kes.
Soldan da yaklaşsa Sağdan da yaklaşsa "Kulluğum sana mı kaldı, dengesiz"
de, Bilinçli ol, Uyuma, Diri ol, Allah'la olduğunun Bilincinde ol.
Kuran'da "Habibim" geçer mi..
"Habibim" Hitabını Allah'ı zihninde bir erkek gibi tasavvur edenden
başka hangi "Ahmak" Yanlış anlayıp da Uygun bulmayabilir! Hem de
Kuran'da şöyle bir Ayet apaçık bulunuyorken: "De ki: 'Eğer siz Allah'ı
seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin.." ve Allah Resulüne "De
ki: “Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben
olurdum." dedirtirken kendisi bunu diyemiyor ve başkası dese Şirk
sayabilecekken, daha hangi sözü Tekzib etmeye, Yanlışlamaya kendinde Hak
bulabilir! Kendini bilmeyen, kendi Dininin Muhabbetinden haberi olmıyan
bir kimse başkalarının Muhabbetini, Yakınlığını, Sözlerini nasıl Tekzip
edebilir! Kendi Dininin Peygamberine "Anam babam sana feda olsun"
diyebilecek Muhabbeti olmıyan, Kibir'den başka çok bilmişlikten gayrı
hangi Halle kimin Muhabbetini Şirk saymaya kendinde Hak bulabilir!
Güzel Hasletler ~ Tasavvuf ~ Felsefe
Şimdi sen "Felsefe" diyorsun da.. Acaba "Felsefe" deyince kim ne
anlıyor.. "Tasavvuf" deyince ?.. Güzel Hasletler, Ameller nelerdir ?..
Sabır-Sabrı Cemil, Metanet, Hilm-Rıfk, Bağışlama, Merhamet,
Vakar-Ağırbaşlılık, Saygı, Ciddiyet, Sadakat, Ahde Vefa-Sözünde durmak,
Vefa, Cömertlik, Şükür-Teşekkür, Övgü-Takdir-Tasdik etmek, Üste
varmamak, Güleryüzlülük, Güzelsözlülük, Açık sözlülük-dil eğip
bükmemek-gizliden konuşmamak, Latife-Mizah, Yardım, Müsâmaha, Edep,
Haya-Utanma, Fazilet Talebi, Azim,
Nefs ile Cihad, Bilmiyorum diyebilmek, İlim Talebi, Diğergâmlık, Nezaket,
Sevgi-Muhabbetli olmak, Sıdk-Doğruluk, İnsaf, Adalet, Ref-et-Acıma,
Kusurları örtmek-yüze vurmamak, Sükut-Çok konuşmamak, Kanâat, Tevekkül,
Teslimiyet, Dirilik-Uyanıklık, İstiğnâ, İsar-İhtiyacı varken de vermek,
Kötülüğe kötülükle karşılık vermemek, Kulak kabartmamak, Bilmediğine
karışmamak, Sır saklamak, Hayır-Hasenat yapmak, Yapmacık davranışları
terketmek, Dua etmek, İnsanlarla iyi geçinmek, Münakaşa ve Cedelden uzak
durmak... Allah'ın Nimetlerini saymakla bitirebilirmiyiz..
Müşahede
O'nu madem biliyorsan, o zaman Acayiplikler, Doğaüstü şeyler bekleyerek
Müşahedeni, Muhabbetini Perdeleme. Ağacın konuşmasını, yanmasını
bekleme.. ağacın ağaçlığı nerden geliyor, kuşun kuşluğu, kedinin
kediliği nerden geliyor, nasıl oluyor, onu anla da.. Seyret. Muhammedî
olan yanan ağaç aramaz.
Nispet ne demektir
Şimdi sen Güneş'e, Suret'e Nispet'le bakarsan, Güneş tırnak kadar
küçücük bir şeydir. Ama Hakikatte o ne kadar büyüktür, "Bilirsin", öyle
değil mi?.. İşte "Nispet", kısaca bu demektir. Şimdi senin Nispet'in,
Nispetlerin nedir.. Muhakkak ki onlardan hâlî değilsin. Ama şu da var,
bir yönden de onlardan Münezzehsin.. İşte senin Nispet'in ne ise ona
göre, O'na nispetle! Küçüklüğün de O'na göre, Büyüklüğün de O'na göre!
Yokluğun da O'na göre! Hayır hayır Samimi Dost, Varlığın O'na göre! İşte
anla anla, ama senin nispetlerin neler, Nispet'in neye!.. Önemli olan
bu!
Ölüm ~ Diriliş Günü ~ İnsan üzerinden öyle bir zaman geçti ki..
İnsan'ın
Ab-ı Hayat'ı, Yaşam Kaynağı nedir ki onu onunla Ölümden
döndürebilsinler.. Madde mi, Enerji mi ? Bilim mi ?.. Görmez misin ya
onun üzerinden öyle bir zaman geçti ki, bunlar vardı da, o yoktu! Bu
senin, özleyişin, yersiz dileğindir; çünkü o hakikatte, Ölmedi de!.. Onu
ilk defa var kılan tarafından Diriltilmeyi bekliyor. Sen anla ki, asıl
Dirilişi inkar edenin Kalbi ölmüş, Aklı ölmüş!
Zaman Sırrı ~ Kader
Sen ne geçmiş zaman'da ne gelecek zaman'da olamazsın, An'dan başka
Zaman yoktur. Geçmiş Zaman Hafızanda daha doğrusu ancak Bilgi-nde
bulunur. Gelecek Zaman ise, An-ı Daim ve ed-Dehr olan Hakk, Ol-uş ile
Tecelli etmediği için, Var değildir ki Bilginle kuşatabilesin; ancak
olaylar hakkında Tahminde bulunur ve Hayal kurarsın; yahut Rüya ve Keşf
ile bazı şeyler Hayal vasıtasıyla gösterilebilir ve Bilgi vasıtasıyla
Bildirilebilir. Hakk ise, Gelecekte de (ki Ahir O'dur) her şeyde O'ndan
başkası Tecelli etmeyeceği için, Ol-acaklar Geçmiş gibi
Bilgisindedir..; yani Tecelli etmemiş olsa da, Kendisi ve Bizim için ne
yapılacağını bilir. Ameller yani Fiiller Hakk'tan, Niyetler ise Biz'den
olduğundan, Kader'den Sorumlu tutulacağın yer, ancak Gönlün, Kalbindir..
Nazar ettiği yer, Fiilinde Kalbindir.. Amel-Fiil iyi veya kötü, ona
göre gider gelir.. Manevi Kuvvetler de ona göre, perdelenir ve açılır..;
bunu Bilesin! Hız ve Hareket'e gelirsek, bir şey ne kadar Hızlı Hareket
ederse etsin An'dan çıkamaz. Belirttiğimiz gibi Hakk An'da Tecelli
etmektedir, Zaman yoktur ve her şeye Hakk'ın Varlığından başka Varlık ve
Yaratılış veren yoktur. Bir maddi Suret'de olsun yahut manevi Suret de
olsa, Genişlik, Darlık O'dur!
"Bizim ne yapacağımız kaderimizde yazılmış ise.." , "Sonumuz belli ise niçin bu dünyaya geliyoruz?" , "Allah Cehenneme gideceğimi bile bile.." ~ Kader Sırrı ~ Kader - Cebr - Zorlama ~ İstidat ~ İlahi İhsan ~ İcad - Yaratmak - Bulmak
İcad, Keşf-Bulmak mıdır, Yaratmak mıdır.. Allah'ın Bilgisi yenilenmez,
İlmi-Kemali artmaz.. Bilgisinin ilgisi yenilenir ve ortaya çıkar. Merak
bir İstidat'tır, Bilim Adam'ı olmaya Zorlanmazsın, böylece bu Cebr değil
İlahi İhsan Lütuf olur.. Sen eğer durum böyleyken "Yaratıyorum" dersen
bu Kibir'dir.. Allah seni kendisine Kibirlen diye zorlamaz, cebretmez..
Bu Cebr-Zorlama seninle ilgilidir, sendendir, Nispet'i Sanadır.. İcad'ın
sana olan Nispet'i "Bulmak" (ki İstidadından görürsün
ki İlahi İhsan'dır) O'na Nispeti ise Yaratmaktır. Şimdi Sen Madem
Büyüklenmekten ve Benliğinden vazgeçmiyorsun, ve Kibrinde böyle
İnatçısın, Allahın da seni bununla Ezeli Bilgisinde yargılayıp Cehenneme
sokacağını bile bile yaratmasını Kötü saymamalısın. Ümitsiz olma Dua
Sadaka Kader'i değiştirirmiş.. Bu Bilim Adamı dediğime takılma bir
Misaldir.. Misaldir dediğime bakma Kibir bir Hakikattir.
Kuran ~ Mecaz ~ Mucize
Kuran'a Mecaz diyen ya Tertemiz Meryem'e (as) İftira edenler
Derekesindedir, ya da İlim'e değil Bilim'e Kanmış, Aldanmışlardandır.
Kuran ~ Mucize ~ Mecaz
İlmi, Acı'sı ve Keşf'i Vehminden öte varmamış,
Acayip Haller tatmamış, Keramet dahi görmemiş,
Mucize'ye, Mecid olan Kuran'a, Mecaz'dan gayrı ne desin.
İman'ı kaybetmiş, Kul olmamış, Şikayet halinde Ümitsiz,
Ahmak Yalandan Kibir'den başka Hakk'a ne isnad etsin..
Acayip Haller tatmamış, Keramet dahi görmemiş,
Mucize'ye, Mecid olan Kuran'a, Mecaz'dan gayrı ne desin.
İman'ı kaybetmiş, Kul olmamış, Şikayet halinde Ümitsiz,
Ahmak Yalandan Kibir'den başka Hakk'a ne isnad etsin..
Zât ~ Esma - Sıfat ~ Rahmet - Rahman
Bir İnsanın Suretinde Öfke her zaman görünmeyebilir.. Belki içinde Zuhur
eder de Suretinde belli olmaz.. ya da Surette, Yeri geldiğinde Zuhur
edip de apaçık belli olunca, "Öfke", Varmış da gizli imiş anlaşılır.. Hakk
için bu Misali düşünürsen, "Rahmet", Gazab gibi değildir.. Surette Belli
olmakta ve daima Zuhur etmektedir.. Şimdi, Gizli olup da Zuhur eden
acaba Sıfat mıdır, Zât mıdır.. işte sana bu Belli olmalı!
Allah'ın Bilgisi - İlmi ~ Ayan-ı Sabite - Kader
Yanılmayacağı için, verdiği-vereceği Hüküm değişmez. Yazdığını ise
Lütfunun eseri olarak Dua ile değiştireceğini ve Dua edilmediği halde
nasıl olacağı Yazılı (gerçekleşmemiş) şeyin yerine geçireceğini haber
vermiştir. Bu sonucu dahi Tüm'de Mutlak Biliyoroluşu, Dua etmemeği
gerektirmeyeceği açıktır! Böylece Dua etmeyen ve Sadaka vermeyen için
Hüküm yine değişmemiş olur!.. Sadaka veren için de aynı Lütuf
geçerlidir.. Keza, Mucize de bir yönden, Yazdığını değiştirmesidir..
Mucize, Kader'in değişmesi ile
Bilgisinin değişmediğinin delilidir Bilmek-Anlamak isteyene!..
Belirttiğimiz gibi, Yanılmaz ki Mutlak gerçekleştireceğini yazdıkları
hakkında verdiği Hükmü değişsin de Tüm'e dair Bilgisi değişmiş olsun..
Yahut Zorla Cehennemlik edilmiş olsunlar! Bu, onların ümitsizliği,
hesapsızlığı ve yüzsüzlüğüdür!.. Netice.. Yazdığı dahi Lütfu ile
değişir, İlmi (!) değişmez, artmaz ve eksilmez! Kemâli eksik olanlar,
İlimlerinin ve Sevgilerinin artırılmasını Lütuf olarak Kendisinden
istemeleri istenen Ahmaklardır! Cehennemlik edilmeleri aksine, bu Dün'ya
belki bir Ümit Sevildiklerini anlama fırsatı!...
Aşk - İlim ~ Sıfatlar
İtidal Esastır; Zat-ı İlahi Esmasına-Sıfatına Hâkim'dir. Ama olur ya,
sen seni bilesin diye, Aşk'tan yanarsan, İlim soğutur.. İlim'den
donarsan, Aşk ısıtır. Sonra Rabbini de Bilirsin, Zât ile Esması Bir.
Ayan-ı Sabite
O'nun Zuhuru için Ayan-ı Sabite'ye ihtiyacı yoktur. Siyah üzerine siyah
resim çizer, Görür, seyredersin. Su içinde su görmez ama Ruh içinde Ruh
görür. Görü-l-mezdir ama, Görü-n-ür. Sadreddin Konevi Hazretleri
buyurmuş: "İnsan-ı Kamil'in ayn-ı sabitesi yoktur."
Ebedi Cehennem - Adalet ~ Kafirler - Şirk - Ümitsizlik ~ Ayan-ı Sabite - Kader Sırrı
Kurtuluşa inanmıyan İnsan'ın Hâli Ümitsizlik ve ilerisinde
Başıboşluktur. Ve bu Ümitsizlik Hâli onda Şahsî olmasına rağmen onu
Başıboş bir halde Herkese ve daha kötüsü Varlığa yayar. Yani İnsan'a
(as) İnanmadığı gibi Allah'a da İnanmaz. Sonra Şahsi Hâlinin
gerektirdiği şekilde de bir Mutlak Varlık-İlah (Bu "Bilinmezlik" de
olabilir) Tasavvur eder. İşte Cehennemlik olmaları, bu Şahsi Hallerini
yani Ben-lik'lerini Varlığa Yaymaları ile İmansızlıklarını
Mutlaklaştırmalarıdır; hatta burada
kalmayıp imkanları ölçüsünce İtikatlarını Allah'a Şirk de koşarlar.
Henüz yaşamadıkları Hâller ve Hakikatler olduğuna dair İnançları yoktur,
çünkü kendi yaşadığı Halleri de Haber aldıkları Hallere, kendi
Bildiklerini başkalarının İlimlerine benzeterek aynı kılmışlardır.
Allah'ın Adaleti ile Ebedi Cehennem çelişir derler, fakat Allah'ın
Hükümlerini kabul etmezler.. Allah'ın Bilgisi Mutlakdır derler fakat
kendi Zanlarını kabul ederler.. İnsan derler, fakat Allah'dan eser yok!
Zavallı İnsan! Yani onlar aslında Allah'a Başıboşluk eder, aslında
Allah'ı Dinlemez; Ben-liklerini Dinlerler, Ümitleri yok olmuştur; onlara
Kader Sırrından, İnsan'ın Hakikatinden ne anlatabilirsin!
Tasavvuf - Evrim ~ "Oluşum" ~ An ~ Yeni Yaratılış - Kesintisiz Tecelli
"Oluşum" yoktur, her An (Kare) yeni Yaratılış - (Kesintisiz) Tecelli vardır.
Dilsizler için - Ruh ~ Vesvese ~ Nefsin Konuşması ~ Meleki İlham ~ Konuşma - Kelam
Şeytanın vesvesesi ve nefsin konuşması ve hatta Meleki İlhamlar insan'a
hazır gelir. İnsan onlar için beyan anlamında bir çaba sarfetmez. İnsan
Ruhu onlara göre Dilsizdir, Sözsüzdür. Her İnsan Ruhu bunu bu hazır
lakırdılar konuşmalar içinde farkedemez. O ancak düşünerek, toplayarak,
yazmak gibi, kurgulayarak, Arızi olarak, Allah'ın yardımıyla
dillenebilir. Böylece, Beyan eder, "Kelam" eder; yoksa konuşamaz,
lakırdı edemez.
Vesvese
Şeytan son derece yetenekli bir "Vantrolog"dur; Kukla ettiği, kendisi konuşuyor zanneder. İkili konuşma!
Elest Bezmi - Kalu Bela ~ Ruh - Min Ruhi
Gözün'de doğuştan katarakt varmış diyelim, sonradan perde açılınca,
"Gözüm oluştu" mu dersin ?.. Ruhun ve Yeteneklerin de böyledir; ne
İsimlerin (Sıfatların) ne Zâtın (Ruhun) Oluşuyor değil; Ruhunun (Min
Ruhi) üzerindeki Perdeler kalkıyor! İsa'nın (as) beşikte konuşmasını
anla.. Ötesi, Elest Bezmini Hatırla da, Şimdi "Bela" de! Ahdini Misakını
tazele!
Entropi ~ Hayy ~ İlim - Alim ~ Var-lık ~ Ruh
Dün yediğin Elma bugün yediğinin aynı değil. O elma Yok oldu, Yenisi
geldi onu da yedin o da Yok oldu. Bu elmaların hepsi Yok oluyor da Elma
nasıl Yok olmuyor. Beden de Yok oluyor, bak bebektin genç oldun bak ayı
gibi oldun. Bak Ruh dahi (yani Sen) her gece Yok oluyor sonra sabah
sanki hiç yok olmamış gibi aynı devam ediyor; ama Sen aynı Sen. Şimdi
sen buna sırf İlim cihetinden bakma. Çünkü İlmi yok olmayanın aynı
zamanda Varlığı da yok olmuyor. Sonra tek bir Suret içinde çeşit çeşit
Suretler göz kırpıyor, yok oluyor, Haller, hatta Kimlikleri İnsan'ın
değişip duruyor.. ama görmüyor musun Ruh hep O aynı Ruh! Ahad'da Fena buldun da, Vahid'de bulmaz mısın..
Zikir
Önce Zikretmeye Niyet et, sonra rahat ol ve "..unuttuğun zaman Rabbini
zikret.." (Kehf 24) Ve Kalp Dilini Zikretmeye korkak alıştırma..
"..Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan
üstü iken, Allah'ı zikredin!" (Nisa 103)
Zikir ~ Tespih
Önce güzelce "Sen'i Güzel İsimlerinle daim Zikretmeye niyet ettim Allah'ım" diyerek Zikretmeye Niyet et. Sonra ne hızlı ne yavaş ne yüksek ne alçak, normal bir halde İç sesini Kalbinin emrine verip Tespih çeker gibi, başla: Vedud, Vedud, Vedud, Vedud, Vedud... Ne şeytanın ne de nefsinin seslerine, ne kendi sözünle ne de Zikrinle engel olmaya çalışmayıp, iç alemini herzamanki gibi kendi haline bırak. Zikretmeyi unuttuğunda ise, hiç endişe etmeden, hiç kesilmemiş gibi aynen devam et.. "...Vedud, Vedud, Vedud, Vedud, Vedud..."
El-Batın ~ Yokluk
İnsan kendini gerçekten Yok etmiş ise, Hakikatini Yokluğa değil
El-Batın'a Nispet etmesi gerekir; Hakk ve daha Doğru olan Söz budur.
Min Ruhi
O'na (Zatına-Ruhuna) Nispetle Nur'unun (Sıfatının) Maddi ve Manevi
Tecellisi Bir'dir, biri ötekinden aşağı değildir. Yani Güneş Işığı ile
Kalbin Işığı-İlim Nuru aynı derecededir. Işık ve Karanlık dahi aynı
Derecede ve Bir'dir. İşte bu anlamda Ruh (Min Ruhi) -hiçbir şekilde
Madde olmasa da- hem Fiziki (Görünmese de Var olması) anlamıyla hem de
Manevi (Manevi Güç-Yardım) anlamıyla, Bir derecededir ve iki ayrı yön
zât-en onda Bir'dir; çünkü İnsan Ruh'u Allah'ın Ruhundandır.. Ama
dikkat et, bu denilenler, hep O'na Nispetle.. Fakat işin içine İnsan'ın
Dün'yası Nispeti girerse, işte orada derecelenme var.. Çünkü Ruh yine
O'ndan olsa da, yani yine "Elmas" değerinde olsa da, çamurdan temizlendi
mi, sonra kime layık görüldü, Sahibi bulundu mu, veya kimin parmağına
takıldı gitti vb.. İnsani Mertebede Önemli olan, Dereceli olan budur..
Hoş İnsani Mertebe de yine O'na Nispetle ya!
Zulüm Halk'tan, Kahır Hakk'tan.. ~ Kahhar ~ Kader
Zulüm Halk'tan, Kahır Hakk'tan. Tertemiz Meryem'in (as) sakladığını,
içine Rabbi koymuştu.. Kahrı da Rabbindendi, Müjdesi de.. Açıklasa
inanmazlardı; O'nu Bilmeyen Halk'tı, İftira edip Zulüm eden de Halk
oldu. Senin içinde de İsa var ise, Sevinsene, ne Sızlanıyorsun!
İlim ~ İddia
İlim'den İnsanların Kalplerine ve Nefislerine hayırlı faydalı olan
konuları Zikret. Huzur'a, Aşkullah'a, Muhabbetullah'a cezbedecek şeyleri
aktar, anlat. Aksi halde senin İlmin sadece "Ben biliyorum" demek olur,
yalnızca İddia, Çekişme, Didişme meydana getirir; Halk içinde Hakk Adına
Fitne'den başka bir halta yaramazsın! Hakk'ın sana Fitne-İmtihan
açısından hiçbir ihtiyacı yoktur; Slogan atmayı bırak! Kafir olsun Mümin
olsun Halk'ın O'ndan başkasına ihtiyacı yoktur. Neticede İlim'den
payına, Hüsran'dan başka bir şey geçmez.
Fena
Sen Gün içinde, Düşüncende Fena bulursun, Surette Fena bulursun,
Geçmişte Fena bulursun, Gelecekte Fena bulursun, Hayalde Fena bulursun,
İşinde Fena bulursun ve ila ahir... Böylece çokça türlü türlü Fena bulup
bulup da.. neticede hep nereye neye Dönersin..
Nefs - Şeytan - Avam ~ Arı
Arı sende korku kokusu ve kendine dair bir kıpırtı bulmazsa nihayet
etrafında döner dolanır gider. Şeytan ve Nefs de böyledir. Avam dahi
böyledir; sen ne kadar Hakk'a ayna olsan da, o bundan doğal olarak ancak
Kibir, Sahtekarlık yansıması görecektir. Hani kimsenin sonu belli değil
ya! Anlamaz, anlayamaz. Onun için ne kötü ne de iyi olsun üstlerine
varma, boşuna didişip Hakk dahi olsa kendini üzüp yorma. Ne kadar eziyet
verseler etrafında dönüp dolansalar rahat vermeseler de ölüyü mezara
koyup dağıldıkları gibi etrafından dağılıp gideceklerdir. Hakk, yine
Bâki'dir. A cânım, Muhatab olup da bari eziyeti uzatma; sana eziyet
onlara azab..
Vesvese
Şeytan Âdem'i - Sen'i yok saydığı gibi, vesvesesini ve onu yok say.
Nihayet onun İhlaslı Kullar üzerinde bir sultanlığı yoktur; Nefsine uyan
İnsanları ve vesveselerini de yok say.. "Allah de, ötesini bırak,
daldıkları bataklıkta debelenip dursunlar."
Lut Kavmi ~ Ahir Zaman ~ Vesvese
Müslümanlar Lut Kavmini bilip dururken onları şu ahir zamanda ne niye
şaşırtsın ki. Gafletten olsa gerek daha bir sürü garip saflıklar
şaşkınlıklar içindeyiz. Sanki zevzek erkeklerin bakir arkadaşlarıyla
alay etmesi gibi kafirler bizimle alay edebiliyorlar. Bir büyüğe
vesvese'den şikayet edilince "Eskiden şeytanlarla alay eden Sufiler
tanırdım, şimdikiler ise onların oyuncağı eğlencesi olmuş haldeler"
buyurmuş.
Miraç
Hz Peygamber'in (as) Miracının Rüya'da olduğunu iddia edenler, acaba
Mirac'ın ne demek olduğunu zannediyorlar, nasıl tahayyül ediyorlar acaba
Mirac'ı.
Her şeye Kadir ~ Rüyalar
Rüyalar O'nun her şeye Kadir, her şeyi yapabilir olduğuna delil sayılmaz mı.
Sabır ~ "Allah'ım Senin için"
İnsan başka ne için Sabredebilir; ne olursa olsun O'nun gayrı için ise,
kendine eziyet, gayrına İnat, heva heves Zulümdür o! Böyle kimseler
arasında Akıllı kişi elbette sıkılır, daralır! Bilenlerle bilmeyenler
hiç bir olur mu! Ya! Bilmez misin, nihayet Aziz ve Hakim olan Allah'ın
Takdiridir, bütün işler O'na döner varır?.. Mal Mülk Evlad Kadın Para
hepsi Nankördür bunların kıymet bilmez, terkeder seni! "Allah'ım Senin
için" diyemiyorsan, ne için ne için, neyin önemi kaldı, ne için
Sabredeceksin!
Tasavvuf ~ Ayn - Ayna ~ Ayan-ı Sabite ~ Güzel İsimler O'nundur..
O Vehhab olanın Dilemesiyle Nur'u, Hâlik İsmi Aynasında, "Kadın",
"Sanatçı" gibi türlü türlü çokça Yansımalar Parlamalar oluşturdu.. Bu
Sıfat, parıltılarının en güzellerinden birinde de "Annelik" Sıfatına Ayn
oldu.. Ki O "Rahim"dir.. Ki O "Vahid"dir.. Güzel İsimler O'nundur..
Rızık Allah'ta-dır
Şu Dünya yaşantısında aradığın garanti Rızık'ta mıdır ? Allah'ta mıdır ? Ya, garanti dediğin nedir senin ?
Zikir ~ Suret ~ Müşahede ~ Görmek ~ Yakın ~ Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm
O'nu Mana'lar olarak Sen'de O Zikredebilir, O'nu Suret'de Sen'de O
Müşahede edebilir, O'nu Sen'de O görmektedir, O'na Sen'de İzafi ve
Gerçek olarak O Yakın olabilir; Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil
aliyyil azîm!.. O Yaratmaktadır, O Tecelli etmektedir, O Görmektedir, O
İşitmektedir, O'na En Yakın olan O'dur, O'na ancak O güç yetirebilir!
O'nu Sen'de Cümleler ile Kesifleştirme, Suretlerde Kesifleştirme, Sen'i
vesile edip de Vehminde Uzaklaşma! Sen'i Putlaştırma!
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)