Sana İlim verilmemişse, yani ulaşamamışsan, onu gider gelir, alır
verilir zannedersin; halbuki Allah'ın İsmi nasıl gitsin gelsin! Giden
gelen alınan verilen senin durumuna göre verilen Hükümdür! İlim ise
Sabittir!.. Külli olan İlim Sen'de Bilen ve Bilinenini bulmamışsa
elbette Aktif olmaz.. Bu Aktif olmayış ise senin Gafletinden ibarettir..
Yoksa alınan verilen bir şey yok ortada! Ben daim namazdayım (Salat-ı
Daim) deyip veya Secde'yi seccadede bırakarak Aktif İbadetleri yani
"İlişkiyi" Muhabbetullahı ve Marifetullahı kaçıranlar gibi!
Başlıklara tıkladıkça Rastgele yeni kayıtlar gelicektir
Hak-ikat
Rüya'ya Uyanıklığa göre Rüya, Uyanıklığa da Rüya'ya göre Uyanıklık
diyoruz.. Halbuki Rüya'da da Uyanıklık'da da Aranılan "Hakikat"tir..
İşte, "Hakikat"; Hakk'ın Zati Tecellisinden ibaret!
Zaman - Hareket - Ruh - Can - Akıl
Varlığın Can'ı Hareket'den kaynaklanmaz. Şeyler Sabit olsa bile Hayat O'nda daimdir.. Zaman da
(Ed Dehr) aynı şekilde, şeylerin akışı dursa da akar.. Daha doğrusu akmak değil de kendi özünden çağıldamak-kaynamak diyelim.. Canlılık bir hareket görünmese dahi O'nda böyle sabittir.. Çünkü Ruh Özü Kendi Zatındandır.. Ruh'un Hareket ile algılanmasına Can deriz.. Peki Zaman'ın akışı durmaktan başka değişse veya Hareketler karışsa, yine de Algılayabilir miyiz?.. Elbette, O'dan birer Ruhlar (Min Ruhi) olduğumuzdan yani Zatımız Kendisinden Sabit olduğundan, sadece Algılama suretimiz değişirdi.. Nedenselliğin ardışıklığı değiştiği için Aklın sadece algılama sureti değişse de o da aynı Ruh'un-Zat'ımızın gözü konumunda olduğundan yine bir şey değişmez, aynı süreç farklı görünümde yaşanırdı.. Nasıl Şimşek-Işık ile Ses ayrı geldiği halde durum değişmiyorsa, Zaman da öyle başka türde yine hareketten ibaret olduğu zannedilirdi!.. Bir şeyin görünümü (Tecelli) değişmesiyle Zatı değişmez.. Ve bir surette örtünmesiyle Hakikati (El Batın) de değişmez!.. Kuran-ı Mecid'den ilgili Ayet-i Kerime ile sözümüzü sırlayalım..
Görmedin mi Rabbini gölgeyi nasıl uzattı?
Eğer dileseydi elbette onu, sakin (sabit) kılardı.
Sonra da Güneş’i ona (gölgeye) delil (yol gösteren) kıldı.
{ Furkan 45 }
Rüya'ya Uyanıklığa göre Rüya, Uyanıklığa da Rüya'ya göre Uyanıklık diyoruz.. Halbuki Rüya'da da Uyanıklık'da da Aranılan "Hakikat"tir.. İşte, "Hakikat"; Hakk'ın Zati Tecellisinden ibaret!
(Ed Dehr) aynı şekilde, şeylerin akışı dursa da akar.. Daha doğrusu akmak değil de kendi özünden çağıldamak-kaynamak diyelim.. Canlılık bir hareket görünmese dahi O'nda böyle sabittir.. Çünkü Ruh Özü Kendi Zatındandır.. Ruh'un Hareket ile algılanmasına Can deriz.. Peki Zaman'ın akışı durmaktan başka değişse veya Hareketler karışsa, yine de Algılayabilir miyiz?.. Elbette, O'dan birer Ruhlar (Min Ruhi) olduğumuzdan yani Zatımız Kendisinden Sabit olduğundan, sadece Algılama suretimiz değişirdi.. Nedenselliğin ardışıklığı değiştiği için Aklın sadece algılama sureti değişse de o da aynı Ruh'un-Zat'ımızın gözü konumunda olduğundan yine bir şey değişmez, aynı süreç farklı görünümde yaşanırdı.. Nasıl Şimşek-Işık ile Ses ayrı geldiği halde durum değişmiyorsa, Zaman da öyle başka türde yine hareketten ibaret olduğu zannedilirdi!.. Bir şeyin görünümü (Tecelli) değişmesiyle Zatı değişmez.. Ve bir surette örtünmesiyle Hakikati (El Batın) de değişmez!.. Kuran-ı Mecid'den ilgili Ayet-i Kerime ile sözümüzü sırlayalım..
Görmedin mi Rabbini gölgeyi nasıl uzattı?
Eğer dileseydi elbette onu, sakin (sabit) kılardı.
Sonra da Güneş’i ona (gölgeye) delil (yol gösteren) kıldı.
{ Furkan 45 }
Rüya'ya Uyanıklığa göre Rüya, Uyanıklığa da Rüya'ya göre Uyanıklık diyoruz.. Halbuki Rüya'da da Uyanıklık'da da Aranılan "Hakikat"tir.. İşte, "Hakikat"; Hakk'ın Zati Tecellisinden ibaret!
İlim Malum.. Marifetullah
Hz Ali Efendimizin (kv) buyurduğu gibi İlim, kişiler üzerinden değil,
Hakikatler üzere elde edilebilir. Mesela "Nefs" dendiğinde sen veya
başkasının "dedi kodu"su değil, Nefs ve Mertebeleri söz konusudur.. Ta
ki İş tom-jeri, kedi-köpek, Musa-Firavun kavgasından yani masiva'dan
böylece sıyrılıp Varlık Mertebelerine, Kendi Nefsine ve Ruhuna-Özüne,
Esma'ya, Sıfatlara, Cenab-ı Hakk'a varabilsin.. İşte o zaman senin
Düşüncen bile Hakk ile Sohbet olabilir.. O zaman Musa'da da Firavun'da
da Halk Perdesi olmaksızın Hakk'ı görebilir bir Marifet'e
erişebilirsin.. O zaman sen de sen olmaz, fena bulursun.. İşte İlim ve
Malum aynı oldu; Marifetullah gerçekleşti..
Manevi Nimet..
Maddi Nimet için dahi olsa Manevi Nimet şarttır.. Paranın yokluğu Manevi Nimetin yokluğu yanında hiçtir hiç!
Veli Nimet.. Hu
Nimetler bizim mi?.. Yahut O'ndan başkası bize bir Nimet verebilir mi?! O halde "Veli Nimet" O!
Din Nasihat! Hata ise Benlik'tir!..
Hakk'a varmak için Hatalara mı muhtaçsın?!.. Nasihatler yetmiyorsa..,
başına musallat olan şu Nefsinden başka Huzur'a çıkış yolu yok mudur
dersin!.. Her şeyde O'na gözlerini açanın yolu nefse şeytana dünyaya
uğramaz! Din Nasihat! Hata ise Benlik'tir!.. Dini Allah'a Halis kıl!
Öyle ya da böyle, Kafire de Müslümana da O'ndan başka çıkış yok!
Nefs ~ Dünya ~ Aşk
Hatalar sana nasıl Doğru'yu gösteriyor, Benliğini Öldürüp Hırsını
gideriyor, Hakk'ı işaret ediyor? Çünkü Dünya baştan sona Tuzak
kuranların en hayırlısı olan Allah'ın Tuzağıdır! Ta ki kendinden bile
geçecek bir Aşk'la O'na düş!
Dünya
Şeylerden İlahmışlar gibi nefsinde endişe edip medet umup, seni hep
terkettikleri halde yine onlara ümit bağlayarak onlarla avunuyorsun..
Halbuki onların hükmü sadece nefsinde, vehminde geçerlidir; Kalb ise
Dünya ile hiçbir zaman Tatmin ve Huzur bulmaz! Hakk'tan yüz çevirmenin
Karşılığı-Ceza olarak Dünya! Onda İlahların sonu gelmediği için
Endişenin de sonu gelmez, artar! Allah'dan başka Allah yok ki İlahlar
olsun! "Allah'a kaçın!" (Zariyat 50)
Allah'ın İsimleri ~ Tasavvuf
Resim de Fotoğraf da Heykel de, bütünüyle görünen Alem de, Suret'dir..
Suret, Işık (Nur) ve Şekil (Musavvir) dir.. Sonra, daha öncesinde hepsi
de Sanat (Sani) dır.. Yani İlmen (Alim) baktığında, hepsinde hepsi
bulunur.. Ama mesela sadece "Fotoğraf" Asıl olamayacağı gibi elbette ki
"Sanat" (Sıfat) da sadece "İnsan" (Eser) elinden çıkandır denemez..
Mesela, Sanat mı üstündür İnsan mı, da denemez; çünkü Sanat ondan
görünebilirken aynı zamanda İnsan'ı meydana getiren de odur.. Ki
her Suret "İnsan" değildir.. Keza Alem'de Işık'sız "Suret" meydana
çıkmaz ki Sanat görünür olsun.. Kısaca, Anlarsan, İsimler (Esmaül Hüsna)
birbirinden ayrı mütala edilemediği gibi, onların kendileri ile,
eserlerinin kendileri arasında da Farklar ve Mertebe farkları vardır..
Yine Anlarsan, onlar kendi başlarına da eser meydana getirmezler.. Ve
nihayet görürsün ki onlarla eserleri üzerinde Tek Bir Şey Hüküm
sürmektedir.. Nedir "O" !
Canlı Resimler..
Canlı Resimler gözler önünde.. Canlı Resimler Canan içinde.. onlara Can veren Cananı görmez misin..
"Muhakkak ki o, gerçekten Kerim Resûl’ün sözüdür.".. ~ Kuran'da Tasavvuf - Vahdet!
Muhakkak ki O (Kur’ân), gerçekten Kerim Resûl’ün sözüdür.
Tekvir 19
Muhakkak ki o, gerçekten Kerim Resûl’ün sözüdür. Hakka 40
Cebrail'in yani bir Meleğin Sözü mü ? Allah Kelamı mı?
"Resul'e İtaat Allah'a İtaattir" Ayetinin Manasınca Peygamberin (as) Sözü mü? Allah Sözü mü ?
"Ve o, hevasından konuşmaz." Ayetinin Manasınca "Hadis" mi (Söz!) ?
Allah Kelamı mı ?..
Yukarıdaki söz konusu iki Ayet'e göre Resul'ün Manası Tasavvufi Mana'da Vahdet ile açıklanmazsa nasıl açıklanacak?! Aksi halde;
Hz Peygamber'in (as) yani Resul'ün sözü mü ? Cebrail'in yani bir Meleğin Sözü mü ? Allah'ın Sözü mü!
Akılsız Cahiller ne kadar inat etse de "Kuran", ancak Tasavvuf'un İşaret ettiği ve açıkladığı Mana ile, yani ancak "Vahdet" ile açıklanabilir! Gerisi yetersiz ve boş Kelam!
Tekvir 19
Muhakkak ki o, gerçekten Kerim Resûl’ün sözüdür. Hakka 40
Cebrail'in yani bir Meleğin Sözü mü ? Allah Kelamı mı?
"Resul'e İtaat Allah'a İtaattir" Ayetinin Manasınca Peygamberin (as) Sözü mü? Allah Sözü mü ?
"Ve o, hevasından konuşmaz." Ayetinin Manasınca "Hadis" mi (Söz!) ?
Allah Kelamı mı ?..
Yukarıdaki söz konusu iki Ayet'e göre Resul'ün Manası Tasavvufi Mana'da Vahdet ile açıklanmazsa nasıl açıklanacak?! Aksi halde;
Hz Peygamber'in (as) yani Resul'ün sözü mü ? Cebrail'in yani bir Meleğin Sözü mü ? Allah'ın Sözü mü!
Akılsız Cahiller ne kadar inat etse de "Kuran", ancak Tasavvuf'un İşaret ettiği ve açıkladığı Mana ile, yani ancak "Vahdet" ile açıklanabilir! Gerisi yetersiz ve boş Kelam!
Evrimin Çelişkileri.. (Devam)
Kutup Ayılarını çöllere taşı milyonlarca yıl geçsin Hörgüçleri çıkmaz..
Develeri Kutuplara taşı, milyonlarca yıl gözlemle (!) Onlar da Kutup
Ayılarına dönüşmez! Ee? Hani deney hani gözlem hani Bilimsellik!
Yer-çekimindeki Azizliğe bak! ~ Esma
Kola kutusu gibi büzülmüyoruz ve dünyanın dönüşünün olanca hızına rağmen
de uzaya savrulmuyoruz.. Dünyanın çevresinde havada öyle geziyoruz da
aşağı düşmüyoruz.. Yer-çekimindeki Azizliğe bak!
Matematik ~ Bir - Tek ~ Tasavvuf
Matematiğin temeli, görülen şeylerin çokluğuna dayanır.. 1 ise
sayılamaz.. Matematiğin var sayılması, Çokluğa, Parçalara dayanır.. Var
sayılan şeylerin var sayılması ve olması mümkündür; keza Vehim ve Hayal
veya sudaki pipetin kırılması, yamuk aynalar böyledir.. Yok da böylece
var sayılabilir.. Halbuki Yok yoktur; yani daima yok oldukları halde var
"sayılan" şeylerin yok olmaları dışında bir yokluk yoktur, daima "Var"
olan ise sayılamaz Tek'dir ve O yok olmayan Kaynak'tır.. O
Tek ve Bir, Kendisi ile Kaynak olan, yok sayılır ise, diğer şeyler
zaten var sayılamaz.. Her şey yok olduğu halde Baki Var olanın ne olduğu
gayet açıktır.. Onların var ve sayılması halinde, Kaynakları kendileri
olmadığı ve çok oldukları da açıktır.. Halbuki onları Tek ve Bir
olmadıkları halde Tek ve Bir olandan ne kendi başlarına ne de topluca
apayrı bulunmadığını görürsün; onları bütün yönlerden kuşatan tek şey
Tek ve Bir olanın, Tekliği ve Birliğidir.. Sayılanlardan olan Sıfatlar
da böyledir.. Merhamet, Adalet, Görme, Duyma vb bütün bu Sıfat denilen
şeyler de aynı Kaynak'ta Tek ve Bir olan "Var"da, sayılamaz parçalanamaz
durumda, aynı "Kaynak"ta çağıldamaktadır.. O, görülen görülmeyen her
sayılanın Kaynağı, Tek ve Bir olan O'dur.. İnsan'larda veya Sıfat'larda
var sayılan Bilincin Tek Kaynağı dahi O'dur.. Zira "Var" denildiğinde
Zikredilen ancak O'dur!
Akıl - Duygu ~ Büyüklük
Alemde büyük neye göre büyüktür, küçük neye göre küçüktür.. Alem neye
göredir ki!.. Vs.. İşte bu salt akıl böyle yarı yolda kalır, fikir de
boşa çıkartır, boşluğa düşürür.. Ama Allah sana senin duygularında
halinde Büyüklüğünü bir tattırsın, bak bakalım o zaman O Büyüklükten
Şüphe duyacak mısın!.. Hatta akıl fikir yine şaşırır da küçüklüğünü
unutuverirsin.. Yahut hayret eder kalırsın da O Büyüklük kalbinden
aklından fikrinden hiç çıkmaz gitmez..
Mana ~ Nuzul'de Uruc ~ Min Ruhi ~ Münazele
İndiren de O, çağıran da O.. Topraktaki Tevazuyu ve Verimliliği, Sudaki
Temizlenmeyi ve Yükselişi, Güneşteki Aydınlığı, Cömertliği ve Nefesteki
Alışverişi, Yenilenmeyi vb Sonsuz Manaları görenler, bu gördüklerini
inkar edemezler.. Bu Çağrıyı Can Kulağıyla dinleyenler, Beden Arzında
Halife Kılınmış Latif Ruhlardır.. Onlar Kendi Özlerine Zulmetmekten
sakınırlar; Ayrılıkta Aşk'ı, Nuzülde Urucu, Çoklukta Birliği, Kesafette
Letafeti, Ölümde Hayatı, Özlerinde Özlerini (Min Ruhi) bulurlar.. Davete
canla başla İcabet ederler! Kaybolmazlar! İnkar edecekleri
Küfredecekleri bir şey bulamazlar.. Elest Bezmindeki Ezeli Hitab Kalp
Kulaklarında El An Yenilenir.. Onlar Fena'dan Fena bulmuşlar, Beka'dan
Beka'ya ermişlerdir..
Nefs
Nefsine kapılıp gidersen, o oldun demektir.. o zaman onu nasıl karşına alıp da söz geçirebilesin..
Zaman
Son gün gelip çattığında.. Ölüm öldürüldüğünde.. Artık Zamanın Varlığı hakkında düşüncen ne olur..
Ruh - Can - Düşünce ~ Beşer - İnsan - Canlı Cansız ~ İnsan-ı Kamil
Ruh'a (Min Ruhi) göre Can da Düşünce de, Beden gibi dışarıdadır.. Ruh'a
göre ne canlılık ne ölülük ne dış iç ne aynı ne gayrı diye ayrımlar da
yoktur ya, anlatmak için söylüyoruz.. Beşer İnsan gibi ayrımlar da Ruh
Sırrına göre izafi kalır, çünkü İnsan-ı Kamil hem Bitki hem Hayvan hem
Beşer hem İnsan, bütün bir Alemdir! Lakin o, Kendi Özünün Sırrına Vakıf
olmuş, Dünya Perdesi kalkmıştır!.. Zaten Ezelden (Elest Bezmi) Allah'dan
bir Ruh (Min Ruhi) olduğunun Tam farkına varmıştır!.. Şah damarından
yakın olan şah damarından yakın olduğu halde İnsanlar, Alem, aynı
yerinde duruyor ya?! Öyle! Hele büyük kıyamet koptuğunda seyr et O'nu
sen!
La ilahe illallah Muhammeden Resulullah!
"Bulmuşun da bunuyorsun" derler hani halk arasında.. La ilahe illallah
Muhammeden Resulullah! Şükr et, Hamd et, beş vakit davet edenin Huzuruna
var!
Tecelli ~ Min Ruhi ~ Suret ~ Vahdet
İki elin farklı iki iş yaptığını düşün.. O'nun aynı An'da hepimize
Farklı Tecellisi bu gibidir.. Bu Esma-Sıfat Tecellileri
Mertebesindedir.. Zati Tecelliye gelirsek.. O Tek olduğu halde Farklılık
nasıl mümkün olur? Ve nerede yer bulabilir?.. Ayrı ayrı mekanlar
alemler mi var?!.. Hayır, O'nun Ruhunda her birimiz Ondan birer Ruhlarız
(Min Ruhi) da öyle.. Bu Ahirette de böyledir.. Zannetmeki Suretteki
Tecelli Aynılandı diye hepimize Aynı An'da Aynı Tecelli olur!.. Her
birimiz Esma'dan Sıfat'tan geçip Tecelli
Eden Zat O olduğu Bilinirse başka! Yoksa Vahdet Suretin veya Tecellinin
Aynı olmasında değil! Yani her birimiz O'nun Ruhunun Aynında Ruhları
olduğumuzu bilmemizle mümkün O Vahdet! Yoksa Zati Tecelli, Suretin
aynılanması değil.. Şunu unutma: Tecelli olunanlar kalkarsa, Tecelliden
Muradı -yani O- gerçekleşmemiş olur! Böyle bir şey de Manasızdır..
Subhandır O!
Mahbub-i Subhani Abdulkadir Geylani (ks) ~ Celalin Cemali
Geylani Hazretlerinin Celalini anlamıyan, Allah'ın Celalinin Cemalinden ne anlar..
Ümmeti Muhammed Cahildir, Akletmez, Allah nedir İman nedir Kuran nedir bilmez!
Adam var dağın başında köyde geleneğin ortasında kafir'dir küfreder..
Böylesini tanımadıysan, yani O Himmeti anlamadıysan, tabi zannedersin ki
bu Ümmeti Muhammed Cahildir, Akletmez, Allah nedir İman nedir Kuran
nedir bilmez!.. Sen Erdin de Bilirsin, Şehadet edersin!
Müşahede
Gece olsun, Gözlerini kapat da, O seni çepeçevre hudutsuz saran Siyahı iyice bir yokla, Müşahede et..
Hakk nefsinin hakkıymış gibi..
Hakk nefsinin hakkıymış gibi Oyun Hileye meyleden İmtihanı kaybetti.. Hakk'tan uzaklaşan Hakkı kaybetti!
Vesvese ~ Akıl - Duygu ~ Min Ruhi - Kalu Bela ~ Platonik Aşk!
Uyanık olunmazsa, Vesvese kendini bir başka vesveseyle ör-t-er.. Hakk
ise İnsan için kendini böyle kundaklamaya gerek duymaz. O örtülemez
apaçıktır! Akıl arapsaçını çözmek ister; Kalp ise Sıfat Tecellilerini
zaten "Yetkin-Muhtaç" olarak kabul edicidir, ve burun kıvırmaz..; bu
kişiye göre değişir mi?.. Duygusuz salt Akıl, Akılsız salt Duygu -ki
bunlar Esma Tecellileridir- olur mu diye sormak daha doğru olur!.. Kaldı
ki "Ruh"a (Min Ruhi-İnsan Zatı) gelirsek ikisinden Özünde daha Yetkin
olarak onlarla iş görmekten Münezzeh halde "Kalu Bela"dan her şeye Hazır
Nazırdır.. Allah Mudil'dir! Allah Hadi'dir! Kim neye Kime varabilirmiş!
Kim Kimden neyden uzak durabilirmiş! Sevgilinin "Kendisini" İsteyeni
geri çevirmesi düşünülemez! O'nun Platonik Aşığı olamaz!
El Kadim ~ Ayan-ı Sabite ~ Tecelliler ~ Zaman ~ Elest Bezmi ~ Min Ruhi
İlmin'de her şeyin Sabit olması Tecellilerini Kadim yapmaz.. Sıfatları
Zatında Sabit ve Kadim olduğu gibi Tecellileri Sabit ve Kadim değildir..
Dün yediğin elma bugün yediğin elma değil.. Sayısız Değişik
Tecellilerin Vücud'da yeniden yeniye açığa çıkmalarıyla Zatının
(Ruhunun) Sıfatlarıyla Tek ve Bir (Vahidil Ahad) oluşu Değişmediği gibi,
İlminde Kendini ve Tecellilerini Ezeli (Zamansız) olarak Sabit Biliyor
olması da ne onları ne de O'nu Kayıtlamaz.. Keza O'nun üzerinden Zaman
da geçmediği, lakin Kendisi Evvel, Ahir, Dehr (Esma) ve Anı Daim olması
gibi.. Şeylerin İlminde Sabit olmalarını şöyle de ifade edebiliriz:
Onları Hatırlamamıştır ki Unutsun; yani değişme olsun.. Ve bizler (Min
Ruhi) Vücud'a getirildiğimizde Tecellisine (Zati Tecelli) Tam Mazhar
kılınmadığımız için Varlıktan bir koku almış sayılmayız; nasıl Kadim
olalım.. Sevgilinin Cilvesi bu.. Yani Vücud'a gelmeleri ve bulunmaları
(Elest Bezmi) Tecellileri olmak bakımından onları elbette Tek ve Bir
olma Kadimliğine eriştirmez.. Belki O'nun Ruhunun Ruhları olmak Lütfuna
Mazhar kılınmakla Nur üstüne Nur oldu-k.. Elbette bu Kadimliği, Tek ve
Bir olmayı tatmak koklamak demektir! ; yani O'nu.. Sevgiliyi!.. İlminde
ise biz, İlmi (Tecelliler) Suretler olarak önce ve sonra, ve şimdi de
Sabit olarak, sadece Kendinden Kendine Tecelli ettiği Suretinden
ibaretiz; nasıl Kadim olalım!..
Perspektif - Suret - Hayal ~ Geniş!
Suret'de "Çizgi" yoktur.. Yani "Şekil" yoktur.. O (Suret) şekille
çizgiyle Kayıtlanmaz Bütün bir "Görüntü"dür.. Şekil Suretle değil
Genişlik (Vasi) iledir; Dokunmaktaki veya mesela Perspektif'teki.. Ve
Suret "Hayal" de değildir, Hayal "Suret"dedir, ayrı ve üstünü değil ona
tabidir.. Mesela "Üçgen".. Yoktur.. O "Perspektif"de vardır.. Ya
"Perspektif" var mıdır.. hayır o (prizma ve gökkuşağı gibi) Suretteki
bir Belirimidir.. Suret neye ta-bidir, O'nu söylemeye hacet yok..
Şahdamarından daha Yakın.. ~ Mümin Kulumun Kalbine Sığdım..
Şu bütün her şeylerin nedeni, şu bütün her şeylere sebep olan var ya.. Şahdamarından daha Yakında.. Ve Kalbine sığmak istiyor.
Fena - Beka ~ Nefs ~ İkilik ~ Tevazu ~ Birlik
Fena'da iken Sen yok musun ki, Beka'da olanın beraberliğini İkilik
görüyorsun.. Nedendir bu devamlı Nefs hatırlatman; Tevazu gibi, yani
Kibir mi?! İşin Hal'inde Adetinde kalan, Hakikatini nasıl anlasın..
Senin Aslın Nefs midir ki, Fena Hal'inden çıkınca İkilik olsun.. Fena
bir Hal gibi gelir gider diyorsan, Sen Beka hakkında zaten ne bilesin de
ne konuşasın.. O İkilik dilemese Sana ne lazım!
Zahir - Batın ~ Tanrılar Zıtlığı!
Zahir diye bir tanrı olsa, bi de Batın diye bir tanrı olsa.. Bunlar el
ele verip "gel beraber bir şeyler yapalım" deseler.. Ortaya neler, ne
çıkardı acaba.. Bunlar ayrı olsalar birbirlerinden haberleri olmaz,
çatışsalar birbirlerine girselerdi de karman çorman, bir şey çıkamazdı
ortaya!
Merhametsiz Mazlum olmaktan daha kötüsü var mı!
Ey İsrail, şu gaz odalarına kapatılan, onca zulüm gören Yahudiler Sen
değilmiydin! Merhametsiz Mazlum olmaktan daha kötüsü var mı İsrail? Seni
Dinin kurtarır sanma, Münafıklar Cehennemin en alt tabakasında İsrail!
Min Ruhi
Sen Allah'dan bir Ruhsun! Erkek Kadın, Zengin Fakir, Irk vs
ayrımlarla, bu Kendi Özün Sırrına Vakıf olamazsın.. Sen Allah'dan bir
Ruhsun! Tabiatlarını Hayvani Şehvetini, Nefsini Kibrini Küfrünü aşmadan,
bu Kendi Özün Sırrına Vakıf olamazsın..
Hayvan sorulmaz Dünya Cennetinden.. Bu Sırdan Haram Helalden, Sen sorulacaksın!
Ey Can, Vehmi bırak
Hayal değil Yanarsın
Gönülden Kulluğa gel de
Latif ve Aziz olanı Tanıyasın
Kendi Özünden Kendin Mahrum kalmayasın!
Hayvan sorulmaz Dünya Cennetinden.. Bu Sırdan Haram Helalden, Sen sorulacaksın!
Ey Can, Vehmi bırak
Hayal değil Yanarsın
Gönülden Kulluğa gel de
Latif ve Aziz olanı Tanıyasın
Kendi Özünden Kendin Mahrum kalmayasın!
Tesadüf ! ~ Madde - Ezeliyet
Tesadüf'ün gerçekleşmesi ortada bir şeylerin olmasını gerektirir; yok
ise, Tesadüf edebilecek bir şey yok, yani Tesadüf yok demektir.. Elinde
ıstaka ve masa ve üzerinde bir sürü toplar olacak ki Tesadüf
gerçekleşebilsin, halbuki kim bilardo toplarının, ıstakanın ve masanın
Ezeli Ebedi olduğunu ve Tesadüfen oluştuğunu iddia edebilir; eğer bunlar
Ezeli değilse -kaldı ki kendisinin böyle bir zamana yayılmış bir
varlığı da yoktur- ne imiş o Ezeli diye İddia ettiği Madde!? Ve şu veya
bu Ezeli ve Ebedi'dir diye İddia edilen şeyler neler imiş!? ki
birbirlerine Tesadüf etmişler! Ahmak veya zır cahil Kafir olmayanın
böyle İddiaları olmaz!
Tasavvuf'da Keşf ~ Rüyalar - Aristoteles
Aristoteles'in "Rüyalar Üzerine" söyledikleri, onun sadece sözümona
maddi şeyleri kabul etmesi anlamına gelmez.. Yani mesela Rüyalar
hakkında konuşurken "Geleceği Görmek"ten hiç bahsetmemesi, o konuda bir
Keşfinin olmayışındandır.. Sabah net olarak gördüğü rüyayı gündüz
birebir yaşamamış bir kimse zaten bunu başka nasıl bilebilir ki! Veya,
nasıl inanabilir ki! Ya bunu ona bir Peygamber söyler ve kabul eder, ya
da böyle bir Keşfi olan herhangi biri söyler.. Fakat kişi kendisi
birebir yaşamadan bundan nasıl bahsetsin.. İşte Keşf böyle bir öneme
sahiptir.. Yalancılar yüzünden onu inkar etmek lazım gelmez, o ham
kişilerin işidir..
Evrim ~ Canlılık ~ Çelişki!
Evrimciler Canlı-Cansız ayrımı yapamayıp 'her şey madde enerji kimyasal
tepkimelerden ibarettir' dediklerinde Doğa'da-Alem'de veya Kültür'de
herhangi bir şey değişmekte midir? Yani Canlı yok mu olmuştur veya
Cansız Var mı olmuştur? Sonuçta Canlı-Cansız ayrımını kaldıran kendileri
ve bu ayrım kalktıktan sonra neye zaten Canlı veya Cansız denebilir ki
de Ruh-Can İnkar etmek onlar açısından anlamı olsun? Sonuçta böyle bir
ayrım zaten yok! O halde neden Evrimciler bir marifetmiş gibi
bunu söylemekte bu kadar ısrarcı? Kendileri açısından Bilimsel olarak
zaten böyle bir ayrım yoksa, Cansız'dan Canlı çıktığı nasıl iddia
edilebilir mesela!? Canlı Cansız ayrımı olmadığını zaten kendileri
söylüyor! Ve Tanrı bunu zaten ta ezelden beri söylüyor; "canlıydı da ben
can-ruh verdim" zaten denilemez ki! O halde Evrimcilerin ağızları
sulanarak ve çok eğlenerek dalga geçerek bu Canlı Cansız ayrımı
yapmalarının sebebi ne? Sadece Ahmaklık ve Cahillik mi? Cehalet üzerine
kurulu Suni bir Din Bilim çatışması mı? Halbuki Din "her şeyin" Tespih
ettiğini zaten söyleyegelmiştir! Sadece Canlı-Ruhların (!) değil! Acaba
bu çatışma sadece Cahillikten ve bu kadar basit Yanılgılardan olabilir
mi? Çünkü zaten böylece bu Ayrım yoksa, Evrimciler 'İnsan'ın hiçbir
ayırıcı özelliği yok, madde enerji yığını kimyasal tepkimelerden
ibarettir' derken, başka ne olabilir acaba; "Canlılar dedikleriniz taş
topraktan ibaret onları istediğimiz gibi deneysel olarak kullanabiliriz
ne olacak ki" mi demek istiyorlar!
Derece derece..
Tümü Hakk Tecellileridir bunların.. Ama kimisi Yaratılışa, kimisi
Sıfatlara, kimisi Zatına nispetle.. Derece derece.. "Allah en
büyüktür"deki "en", 'Tecellilerim içinde "Ben"..' demektir..
"Tek bir Canlı'dan meydana geldi"! - Evrim
Bütün ama bütün Canlılar trilyonlarca farklı baskı altında kalıp onlara
göre farklı özellikler sahibi oldular diyorsunuz fakat bir yandan da
hepsi tek bir Canlı'dan Evrimleşti öyle mi?.. Sizce bu söylediğinizde
Evrim İddiası açısından çok büyük bir çöküş yok mu? Yani gördüğümüz her
Canlı Evrim ile bu şekilde trilyonlarca baskılar altında özellikler
sahibi olarak oluştu, ama tek bir Canlı'dan! Bu öyle bir Çelişki ve
Mantık hatası ki Evrim başlayamadan bitiyor..
Evrim için ileri sürülen en sabit fikir çita veya ayı insan vb bütün canlılar kendilerini birbirleriyle zorlayan miyonlarca şartlara bağlı bugüne geldiler diyor.. E tek bir canlı tek bir canlı iken o halde nasıl ayı kuşa kuş sürüngene veya diğer olası güya milyonlarca baskı hani nasıl nerde oldular -zaten vardıysa hani evrim- ve bu canlılar böylece zaten yokken hani nasıl oluştular, yayıldılar; güya evrimle ama bu canlılar-şartlar daha yok ki hani nerede başlasın evrim? İşte başlamadan bitti! Yobazlık sadece belli bir grupta tarafta olduğunu zanneden adama neyi anlatabilirsin zaten; sorun psikolojik!
Evrim için ileri sürülen en sabit fikir çita veya ayı insan vb bütün canlılar kendilerini birbirleriyle zorlayan miyonlarca şartlara bağlı bugüne geldiler diyor.. E tek bir canlı tek bir canlı iken o halde nasıl ayı kuşa kuş sürüngene veya diğer olası güya milyonlarca baskı hani nasıl nerde oldular -zaten vardıysa hani evrim- ve bu canlılar böylece zaten yokken hani nasıl oluştular, yayıldılar; güya evrimle ama bu canlılar-şartlar daha yok ki hani nerede başlasın evrim? İşte başlamadan bitti! Yobazlık sadece belli bir grupta tarafta olduğunu zanneden adama neyi anlatabilirsin zaten; sorun psikolojik!
İnanç - Hakikat
Bir şeye Cahil gördüklerinin inanması veya inanmaması o şeyi Hakikat
yapmaz ki.. Halbuki Hakikat diye İddia ettiğin şeyi Cahil gördüklerin
kabul etse onu reddedecek şüphe edecek bir durumdasın.. Peygamber'e (as)
'şu yanındaki ayak takımını biraz bizden uzak tut da sana tabi oluruz'
diyen Müşrikler gibi, hatta daha kötüsü..
Haller ~ Hiçlik ~ Kulluk ~ Kurbiyet - O'nunla!
Duygulara (Hallere) tutularak O'nunla "Tanış" olunmaz.. Kapısında öyle
duygular haller, dizi dibine varmadan, Cemalin görmeden, ölürsün;
olmaz.. Nereye kaldı, niye kaldı Zat'ına Kurbiyet!? Hiçlikle de olmaz..
Onun için buyurdu, Aşk dahi perdedir.. Ancak: O'nunla olur O'nunla!
Allah Zevki ~ Haram - Helal
Allah Zevk'i Haram kılmamıştır.. Bazı Zevkleri, diğerlerine göre
derecelendirmiş, bazılarını Haram saymıştır.. Şimdi sen misal Domuz ve
Şarap Zevki için, Allah Rızası ve Şarabı Zevkini kendine Haram kıldın..
Eh ne yapalım, zevk meselesi!
Hu ~ Bilinmeyen ~ Şirk!
Kafir de aciz muhtaç hiçbir şey bilmez halde geldi Hayat'a Mümin de..
Bildiğini iddia eden şimdi Kimin İlmini bildi.. Küfreden Kime etti İman
eden Kime.. Bilmediğini bilene Selam oldu, İnat edip inkar eden kendi
Nefsine yazık etti.. Kimsenin Hakkı kimsede kalmaz.. Arayan mağarada da,
firavun'un sarayında da mahrum kalmadı.. İşleri çekip çeviren Kim?
İnsanları Teslim et, esir alma.. Seni Kendinden soranı, başkalarından
sorma.. O bilinmeyenden yana şüphelere düşme! Soru da tek bir cevap da..
Celali Cemali birle de Kemal bulup, şeytanlığa melekliğe tapma.. Mahkum
Muhtaç olduğun en güzel İsimler Sıfatları ara.. Nefsinin derdine düşüp
de Şirk koşma; Sevgiyi Aşkı Muhabbeti Sabrı Şükrü İyiliği, En Güzel
İsimlerin Sahibini Nefsine Şirk koş!..
"Ve onları sana bakar görürsün, lakin görmezler"..
Putperestler taştan tahtadan yaptıkları putlara bakıp Allah'a
yaklaşıyorlardı, ama nedense onlara kendi içlerinden kendi suretlerinde
bir beşer olarak gönderilen Peygamber'i göremediler!
"Ve onları sana bakar görürsün,
lakin görmezler" Araf 198
Kuran-CI'lara göre, bu Ayetin manası ne ola ki..
"Ve onları sana bakar görürsün,
lakin görmezler" Araf 198
Kuran-CI'lara göre, bu Ayetin manası ne ola ki..
Latif - Kesif ~ Ruh (Min Ruhi) ~ Ruh ve Alem İlişkisi ~ Zaman
Ruh (Min Ruhi) hiçbir zaman bedenle, kesifleşmedi ki ayrı olsun.. Hoş bu
Alem de kesifleşmedi, ama illa da öyle diyorsan en basitinden sen bir
şeyle meşgul olunca bu alem nasıl yopyok olunuyor, onu açıkla kendine..
ve devam edersek o'nun (Ruh) Rabbisinin üzerinden bir zaman da geçmedi
ki o yönden O'ndan ayrı olsun diyelim.. Ya peki nedir durum?.. Şöyle
diyelim: "Allahım! Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana
sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden
de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senâyı yapamam. Sen kendini sena
ettiğin gibisin."
Kudret Sıfatı ~ Cabbar İsmi ~ Hayal
O'nun bir şeyi Zorlaması (Cabbar) Kudretini Farkettirmesi içindir..
Yoksa O'nun Kudreti karşısında başka bir Kudret olmadığından yani Tek
olduğundan, Zorlanma olmaz Kudreti bilinmez olurdu. Mesela "Hayal"i bu
Hakikat'e Misal yapmıştır; Hayal'de bir Bina kurmak saniye sürmez, zaten
Kudret Zaman ile ölçülmez ya!.. Halbuki biz Hayal kurmayı da kolay
zannederiz! Şimdi, gerçekte (Ki Kendinden başka bir Gerçek yoktur)
bina'yı öyle uzun uzun yavaş yavaş kurmayı diledi.. Yoksa kulaklarımıza
"Ben Varım" diye fısıldasaydı biz bu Sözün Manasından ne kadar ne
anlayabilirdik!.. Bu Fısıldamadır.. Şunu da unutma ki, O Gerçekten
Göründüğünde O'nu tanımamak mümkün olmaz.. İsterse Sen isterse O binbir
perde ardından olsun!.. Ama öyle de herkese Görünmez ya!
Cenab-ı Hakk - Gerçek!
Hakk Firavun'un Kalbine musallat olursa, dalkavuklarına ve soytarılarına
"Bana Gerçeği söyleyin" diye Yalvarır hale gelir.. Etrafında bir tane
bile Yalancı koymaz.. Hakk onu böylece Kendisiyle İmtihan etseydi,
etrafında Peygamber'den başkasını görmek istemezdi! Şimdi sen O'nun bu
İşinden azcık bir koku aldıysan, Peygamber'i neden Tasdik etmen
gerektiğini Kafir de olsan anlardın!.. Tasdik edenlerden bu Koku
burunlarına azcık fazla gelenler, deli divane oldular, dayanamadılar
öldüler!
Peygamber ~ Putperestlik ~ Din ~ İnsan
Putperestler soyut varlıklar adına Aracılar Vesileler olarak ağaçtan
taştan yonttukları Suretleri kendileri yapıyor kendileri tapıyordu..
Allah'ın İşine fitnesine bak! Onlara kendi suretlerinden bir İnsan
gönderdi!..
Binbir İsminde binbir Marifet, Hiç gördün mü O'na bir denk ..
Binbir İsminde binbir Marifet,
Hiç gördün mü O'na bir denk
Binbir Mahluk, kimi ot yer kimi et;
Melek değil Şeytan mı, İnsaf et Kendini Tanı.
İnsan'dır Ayna O'na, geç Karşına görürsün
Öldürmezsin Nefsini ama, bil ki odur Hakk Kılıncı
Bileyle parlat onu kör bıçak İş görmez,
Eziyet verir isen, Kabul olmaz Nefis Kurbanı.
Hiç gördün mü O'na bir denk
Binbir Mahluk, kimi ot yer kimi et;
Melek değil Şeytan mı, İnsaf et Kendini Tanı.
İnsan'dır Ayna O'na, geç Karşına görürsün
Öldürmezsin Nefsini ama, bil ki odur Hakk Kılıncı
Bileyle parlat onu kör bıçak İş görmez,
Eziyet verir isen, Kabul olmaz Nefis Kurbanı.
Sanat ~ Zat - Sıfat - Tecelli
Oyunculuk "Sanatçı"nın "Sanat"ıdır.. Sanat onun "Sıfat"ıdır.. Değişen
Rollerdir, o kimi zaman şu rolle kimi zaman bu rolle "Tecelli" etse de,
onun "Sıfatı" "değişmez".. Gerçekte belki o aynı zamanda Ressam'dır, ve
sahnede belki bir Müzisyen'i oynar.. Ve bu durumda, onun Sıfat'ı
değişmediği gibi "Zat"ı da değişmez.. "Tecellileri" değişir.. Şimdi
bunlar O'nu Bilmene Misal olsun.. Ve Kendini bilmene de Misal olsun ki
Film'e kendini çok kaptırıp da, O'nu unutma.. Ki Nefsinin Halleri
Tecellileri ile değişse de, Ruhun ve güzel Sıfatların değişmediği,
kaybolmadığı gibi O da değişmez, ve kaybolmaz.. Film'i, Yönetmen'i
unutma, Rolleri de unutma..
"Onlar Allah'ı unuttular; Allah da onlara kendilerini unutturdu" Haşr 19
"Onlar Allah'ı unuttular; Allah da onlara kendilerini unutturdu" Haşr 19
Kader - İrade
Zina ile Cima Fiilde birdir, Fiilin kötüsü
iyisi olmaz, onları Ayıran Kalp'tir Niyet'tir.. Fiil ise sırf Kudrettir;
ne Kafir'in Kötülüğe ne Mümin'in İyiliğe Kudreti yetmez-yoktur.. Lakin
içlerindekine (Kalp-Niyet) göre ve Nasipleri veya Cezaları ne ise Kudret
Fiillerde öylece kötü iyi görünür.. Birine Kötü Fiiller birine İyi
Fiiller Yaratılır.. Fiil Kader-Kaza ise de zaten Kafir Mümin tanımaz,
herkesin başına gelir; bu sefer de Sonrasında Tevbe ile veya Küfür ile
yine Kalben Niyet'e göre Fiiller Ayrılır, ve açığa çıkar veya çıkmaz..
Hatta yazılan silinir.. İnsan'ın Hür olması da olmaması da Kalbine
bağlıdır.. Kalbine İyi de girer, Kötü de girmiştir, ve Muhasebe ve
Hürriyet, Ondan bir Ruh olması Sırrındadır! Kudreti ve Nazı Dua'dan
ibaret! İrade değil, "Cüzi Dua"!
İnsan - Min Ruhi
Hangi Cansızın Canlının Yüzü, Dili, Kalbi, yani Suret'i "İnsan" gibi hem
de kendi lehine veya aleyhine olarak Konuşabilir, Manaları İfade
edebilir, ortaya çıkarabilir.. Elbetteki ancak "İnsan" Kendi Sureti
üzere Halifesi ve O'ndan bir Ruh'tur (Min Ruhi)..
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)